33-"Yenigün" yerine Halep'te "Vahdet"i yayınlıyoruz

“Vahdet” gazetesini bir arkadaşımla birlikte yayına hazırlayacaktık. Gazetenin sahibi Nuri Genç rahatsız olduğu için evinden çıkamıyor, “Vahdet” bu nedenle ancak haftada 2 gün yayınlanabiliyordu.

“Yenigün”de bize yardımcı olarak çalışan Ata Derviş’i alarak Halep’e gittim. Babülfaraç’ta bulunan gazetenin yönetim merkezine yerleşerek hazırlıklara başladık. Ben bir pansiyonda kalmaya başladım. Ata Derviş’te gazetenin bir odasında yanyana getirdiği iki masaya serdiği şiltenin üzerinde geceyi geçiriyordu. Hava soğuk ve karlıydı. O zaman Başkonsolosumuz Hikmet Hatipoğlu adında dinamik, genç, ateşli bir diplomattı. Kendisi ünlü şair Naci Hatip’in oğluydu. Biz Başkonsolosla sürekli temas halindeydik. O günlerde Halep’te bulunan Tarık Mümtaz Göztepe de arada sırada gazeteye uğrayıp bize yardımcı oluyordu. Gazetenin sahibi Nuri Genç, Kürtdağı’ndaki köyünden palabıyıklı 2 kişiyi güvenliğimizi sağlamak amacıyla koruyucu olarak görevlendirmişti. Koruyucularımız aralıksız olarak gazetede nöbet tutarak bizi bekliyorlardı.

Bizim “Vahdet”teki yayınlarımız Suriye basınını çok sinirlendirmiş, Suriye basını topluca saldırıya geçmişti. Ancak hiç çekinmeden yayınımızı sürdürüyor, bu arada her gün Başkonsolosumuzla görüşerek kendisinden direktif alıyorduk.

Daha çok gazetenin sahibi Nuri Genç’i hedef alan Suriye basını Nuri Genç’le ailesine ateş püskürüyordu. Aradan yaklaşık bir ay geçti. Bir gün Halep’te bir kaynaşma başladığını, bu arada halka bir beyanname dağıtıldığını gördük. “Suriye Gençlik Lideri Fahri Barudi” imzalı beyanname “Gençler.. Silah Başına!!” başlığını taşıyordu. Elden çıkan Şehid İskenderun Sancağı’nın kurtarılması için Arap ulusunu topluca savaşa çağıran beyannamede halk ertesi gün düzenlenecek büyük mitinge davet ediliyordu.

Halep için için kaynıyordu. Ata Derviş’le birlikte Başkonsolosumuz Hikmet beye gittik, olası gelişmeleri, bizim ne yapmamız gerektiğini sorup direktif istedik. Konsolos Türkiye ile Fransa arasında İskenderun Sancağı için prensip anlaşmasına varıldığını, bunun sonucu olarak konunun Milletler Cemiyeti’ne yansıtıldığını, Sancağın kaderinin Milletler Cemiyeti’nde belirleneceğini, iki ülke arasındaki anlaşmanın Suriye’de Fransa ve Türkiye aleyhine büyük tepkiler yarattığını, ertesi gün düzenlenecek mitingle gösterilerde Konsolosluğun korunması için Halep yönetiminden güvenlik önlemleri almasını istediklerini anlatarak:

-Çocuklar, bundan sonra ben sizi koruyamam.. Gazetenin yayınını durdurun ve buradan uzaklaşın, başınızın çaresine bakın, dedi.

Gazetenin yönetim merkezi Babülfaraç’ta cadde üzerindeydi. Ertesi gün yapılacak miting ve gösterilerde mitinge katılanların saldırısına uğramamız muhakkak gibiydi. Akşama kadar Ata Derviş’le başbaşa vererek durumu değerlendirdik. Bizi korumaları için Nuri Genç’in yolladığı 2 fedai (!) sıvışıp gitmişti. Bizim için yapacak bir şey kalmıştı. Zaten Başkonsolosun verdiği bilgiye göre Türkiye ile Fransa Sancak konusunda ilke anlaşmasına varmış, bir bakıma bizim “Vahdet” gazetesindeki görevimiz de sona ermişti. Ertesi günkü gösterilerde saldırıya uğrayıp sonu belirsiz bir maceraya kurban gitmemek gerekirdi. Bu nedenle Antakya’ya dönmeye karar verdik. ²⁷ Hava kararmak üzereydi. Ata Derviş’le birlikte garajlara gidip bizi Antakya’ya ulaştıracak bir araç aradık. Halep’ten hemen ayrılmamız lazımdı. O sırada garajın kapısında Ali Muhsin Bereket’e rastladık. Meğer o da Antakya için vasıta arıyormuş. Bulduğumuz bir araca doluşup Antakya’ya doğru yola çıktık. Zavallı Ata Derviş, çabuk dönme telaşından gazetedeki elbisesini bile alamadan yola koyulmuştu.

İşte Halep’te bir aydan fazla süre yayınladığımız “Vahdet” gazetesinin öyküsü de budur.

²⁷ Selim Çelenk ve Ata Derviş Halep’i 28 Ocak 1937 günü terketmişlerdir. Hatay Basın Tarihi, s. 66