48-"Kurtuluş Günü" anıları





















Kışlada bayrağımızın göndere çekilmesi
(Selim Çelenk soldan ikinci)

29 Haziran 1939’da Hatay Millet Meclisinin Anayurda katılma kararı ile kendi kendini dağıtma kararını aynı günde almasından sonra kurtuluş töreni için büyük hazırlıklar başladı. Hatay’a atanan ilk Vali Şükrü Sökmensüer 18 Temmuzda Antakya’ya geldi. Bir kısım daire müdürleriyle mülki ve askeri erkan da yavaş yavaş Hatay’a gelmekteydi.

Hatay’ın Fransız idaresinden TürkiyeCumhuriyeti’ne devir ve tesliminin 23 Temmuz 1939’da yapılması kararlaştırılmıştı. Hazırlıklar ona göre tertiplenmişti. Fransa adına devir işini yapmak üzere Kuzey Suriye Fransız Orduları Komutanı General Monnet, Halep’ten Antakya’ya gelmişti. Buradaki askeri birliklerin Komutanı Albay Collet idi. Collet’nin emrinde Çerkez Alayı ile Tunus ve Cezayirli müslüman askerlerden mürekkep birlikler vardı. Bunlar da 23 Temmuzda Hatay topraklarını terkedip Halep’e gideceklerdi.

23 Temmuz günü sabahın çok erken saatlerinden itibaren Kışla’nın önündeki alan mahşeri bir insan topluluğuyla dolmuştu. O zaman bu alanda tek bir bina dahi yoktu. Burası askerler tarafından eğitim alanı olarak kullanılırdı.

Şehirde hemen hemen insan kalmamış gibiydi. Kadın-erkek, genç-ihtiyar, bütün Antakya’lılar alanı doldurmuş, ortalık ana-baba gününe dönmüştü.

Önlerinde bandoları olduğu halde Türk ve Fransız birlikleri Kışlanın önündeki yerlerini aldılar. Kışlanın kapısındaki gönderde 19 yıldan beri dalgalanan Fransız bayrağı son dakikalarını yaşıyordu.

Biraz sonra bu göndere, gerçek sahibi olan şanlı Türk bayrağı çekilecekti.

Vali Sökmensüer, Albay Kanatlı, Başkonsolos Fahri Denli, General Monnet, Albay Collet ve protokola dahil diğer kişiler kışlanın önündeki alanda yerlerini almışlardı.

Kurtuluş törenini izlemek üzere İstanbul ve Ankara’dan gelen gazeteciler de bu topluluğun arasında idiler.

Saat 7.47’de Fransız birliklerinin bandosu, Fransız milli marşı olan Marseyyez’i çalmaya başladı. Marş çalınırken gönderdeki Fransız bayrağı da bir Fransız subayı tarafından yavaş yavaş indirildi ve özel bir mahfaza içine yerleştirildi. Koca alanı dolduran onbinlerin izlediği bu olay cereyan ederken etrafta çıt çıkmıyordu, sanki kimse nefes almıyordu. Fransız bayrağının indirilişini tam bir sükunet içinde izleyen halk Türk bandosunun İstiklal Marşını çalarak şanlı hilali göndere çekmeye başlamasıyla bir alkış tufanı kopardı. Marseyyez çalınırken tüyü kıpırdamayan halkın İstiklal Marşını hasret ve coşkunluk içinde alkışlamasının Fransızların üzüntüsünü arttırdığı, yüzlerinden anlaşılıyordu.

Bayrak göndere çekilince koltuklarında süpürgeler kapıda bekleyen kadınların kışlaya saldırdıkları görüldü.

Bunlara engel olmak isteyen Mehmetçiklere de içlerinden biri haykırdı:

-Bırak oğlum, bizim adağımız var. Kışlayı süpürüp temizleyerek size teslim edeceğiz…

Bu asil davranış karşısında akan sular durdu ve içten gelen heyecanın verdiği şevkle kadınlar içeriye daldılar. Bu sırada Kışlanın damına çıkan bir erkek de ezan okuyordu.

Sıra 2 devlet temsilcisinin vedalaşma törenine gelmişti. General Monnet derin bir üzüntü içindeydi. Biraz önce bayrak töreni yapılırken Fransız Milli Marşına karşı halkın gösterdiği kayıtsızlık üzüntüsünü arttırmıştı. Fakat ne yapalım ki bu durum, uzun yılların topluluk üzerinde yarattığı Fransa’ya karşı kin duygusunun bir eseri idi.

İlk sözü General Monnet aldı ve Albay Şükrü Kanatlı’ya hitap ederek:

-Kendi bayrağının, milli marşı ile indirildiğine tanık olmanın bir asker kalbi için ne kadar elem verici bir olay olduğunu sizin asker kalbinizin takdir edeceğini sanıyorum, dedi.

Buna rahmetli Kanatlı’nın verdiği karşılık şu oldu:

-Haklısınız sayın Generalim. Ancak ben bu manzarayı Türk-Fransız dostluğunun ve işbirliğinin ebedi bir nişanesi olarak karşılıyorum.

Tercümanlığı Başkonsolosumuz Fethi Denli yapıyordu. Yanımda duran Cumhuriyet gazetesi muhabiri Mekki Sait Esen kulağıma eğilerek şunları fısıldadı:

-Yahu bu Albay asker gibi değil, diplomat gibi konuşuyor.

Albay Collet, elleri arkasında olup bitenleri ilgisiz olarak, normal şekilde karşılıyor gibiydi. Kamyonlara bindirilmiş olan Fransız birlikleri çok sevinçliydiler. Bunların hepsi müslüman askerlerden mürekkepti. Gülerek ve kollarını sallayarak halkı selamlıyor;

-İnşallah sizi Halep’te de karşılarız, diye Arapça bağırıyorlardı.

Başta General Monnet olmak üzere Fransız işgal kuvvetleri saat 9.30’da Antakya’dan ayrıldılar. Saat 10.30’da Hatay’da tek bir Fransız askeri kalmamıştı.

Ne garip bir raslantıdır ki, Hatay’da Fransız bayrağının indirilerek Türk bayrağının çekilmesi, Fransa için felaket çanlarının çalındığının ilk belirtisi olmuş, iki ay sonra İkinci Dünya Savaşı Fransa’nın yıkılmasına ve bütün sömürgelerinin birer birer elinden çıkmasına yol açmıştı.

Hatay’ı Türkiye’ye teslim töreni için gönderilen General Monnet de derin bir üzüntü içinde bir ay sonra Halep’te ölmüştü.

Daha önceki anılarımda da belirttiğim gibi bu olay batı dünyasında 300 yıldan beri yerleşen bir inancı da kökünden yıkmış ve “salibin girdiği yerden sökülerek atıldığını ve yerine Hilal’in yerleştiğini görmek”, biz Hataylılara nasip olmuştu.

Bu başarıyı biz yalnız ve sadece büyük kurtarıcı ve ölümsüz Ata’mıza borçluyuz.